Kadim Bilginin Efsaneler Yolu ile Aktarılması

Geçmişten günümüze kadar efsaneler halk arasında kulaktan kulağa aktarılmıştır. Kimi zaman bir yerin nasıl kurulduğu, kimi zaman bir hayvanın nasıl yaratıldığı ve kimi zaman da bir kişinin başından geçen olayları anlatır. Bu halkbilimi alanı çoğu zaman bize eğlenceli de gelse aslında öğretici bir içeriğe de sahiptir.

Efsaneler masallarda olduğu gibi motifler içerirler. Bu motifler aslında ortak bilinçaltımızda bulunan arketiplerin sembollere dönüşmüş halleridir. Bu tür imgeler Zen Budizm’i içinde anlatılan Koan’lar ile benzer yapıdadır. Anlamlarını uzun bir süre düşünmek yerine, ezoterik açıklamaları bilindiği takdirde eski kadim bilgilere erişilebilir.

Kadim çağlarda yaşamış uygarlıkların bilgileri, bu medeniyetler çöktükten sonra çeşitli yöntemler aracılığı ile insanoğluna aktarılmaya başarmıştır. Böylece zamanında elde edilen büyük deneyimler ve bilgiler zamanımıza kadar ulaşabilmiştir. Bu bilgi aktarımı için her türlü araç kullanılmıştır. Sanat dahilinde resimler ve heykeller; edebiyat dahilinde hikayeler, efsaneler ve masallar; sosyal bilimler söz konusu olduğunda ise felsefe ve sosyoloji bu bilgi aktarım amacına hizmet etmiştir. Bu aktarım süreçlerinde semboller ve arketipler kullanılması nedeniyle çoklu yorumlara açık metinler ortaya çıkmıştır. Bu metinler halk arasında genel olarak bazen neşe, bazen hüzün, hatta bazen de küçük bilgece öğütler içeren metinler olarak yorumlanırlar. Ama ruhsal öğreti içinde yetişen bir insana göre bu metinler içinde yer alan sembollerin hepsi birer ipucu olabilir. Bu ipuçları aracılığı ile eski bilgelerin anlatmak istedikleri asıl metinler ortaya çıkar.

Eski bilgelere ait bilgilerin gelecekteki insanlara aktarılmasını sağlayan bu tipteki efsanelerden birisiyle örnek verelim. Bu efsanede geçen yönlerin aslında Taoizm öğretisinde yer alan Ba Gua’yı nasıl temsil ettiğini göstermek istiyorum. Murat Uraz’ın “Türk Mitolojisi” adlı kitabında yer alan bu tipte bir efsane vardır. Orta Asya’da anlatılan “Bulut Ejderhaları Efsanesi”, Uraz tarafından şu şekilde anlatılır:

Gökyüzünde bulutlar arasında barınan bir takım ejderhalar vardır. İnanışa göre ilkbaharda melekler gökteki ejderhalardan birisini, zincire bağlı olarak, bulutlardan aşağıya, dağlara doğru sarkıtırlar. Zincire bağlı olarak sallanan bu ejderhanın kuyruğu güneye dönerse bolluk, doğuya dönerse dolu düşer, kıtlık olur. Batıda ise, o yıl savaş olur. Bulut ejderhanın kuyruğu kara duman gibi sallanır. Gökte melekler zincir ile tutup zapt edemezlerse, yere değen kuyruğu büyük felaketlere sebep olur. Bulut ejderhanın aşağıya sallanan kuyruğu, yerde neye değerse, ona dolanıp göğe çeker.(1)

İlk okunduğu zaman bir ejderhanın melekler aracılığı ile bir zincirin ucunda salınması tamamen fantastik bir efsane anlatımı içerir. Hatta ejderhanın sallandığında kuyruğunun gösterdiği yöne göre o yılın nasıl geçeceği ile ilgili bir kehanette bulunulması oldukça ilginçtir. Bu işlemi melekler ilkbaharda, yani yılın ilk mevsiminde yapıyor. Oniki hayvanlı Türk takviminde yeni yıl, Güneş’in Kova Burcu’na girmesinden sonra görünen ilk hilâl ile başlar. Bu da Nevruz adı verilen güne yakındır. Bu günlere bağlı olarak yapılan kehanet, ekinlerin durumu için önemli olduğundan ejderhanın bu sallandırılması önemli bir yere sahiptir halk arasında.

Orta Asya’ da anlatılan bu efsaneye çok benzer bir anlatım da Anadolu topraklarında karşımıza çıkar :

Söylenceye göre gökte melekler bulutlara binerek onları yönlendirirler. Tanrı yağmur yağsın buyruğu verince bulutlar kamçılanır (şimşek çakar).Onlar da aşağı inerek suyu emer. Ağır ağır yeniden göğe yükselirler. Bu su ile göğün kızgınlığını giderir, onu serinletirler. Gök gürültüsü meleklerin kamçıladığı bulutların homurtusudur. Kimi zaman büyük melek bağırınca, öbür melekler sık sık vurup bulutların canını acıtırlar. Yağmur bu bulutların gözyaşıdır. Kimi zamanda vururken ölçüyü kaçıran meleklerin kamçısı, bulutları yararak bize görünür ki bu da şimşektir. Yer demir gök bakırdır. Yer kendi özünden olan gökteki ateşi çektiğinde şimşek oluşur.

Bulutlar arasında barınan ejderhalar da vardır. İlkbaharda bunlardan biri zincirli olarak yeryüzüne indirilir. Kara buluttan ejderhalar koca bir tilkinin kuyruğunu andırır. Melekler zincirle yönetmese yeri yurdu yutarlar. Ejderha yerde neye dokunsa onu kuyruğuna dolayıp yukarı çeker.

Kimi ejderhalar da cezalı olarak yeryüzüne sallandırılır. Sonbaharda yere indirilen ejderha genellikle ilkbaharda göğe çıkar. (2)

Kars ilimizde anlatılan bu ikinci efsanede de bir dağ üzerinden zincir ile aşağı sarkıtılmış bir ejderha vardır. Aslında burada bahsedilen konu başka bir şey olsa da efsanede “bulutların üzerinden zincirle bağlanmış ejderha” motifi olması ilginçtir. Böyle bir motif ile ilgili Anadolu’da başka bir efsane görünmemektedir. Büyük bir ihtimal ile bu motif Anadolu’ya daha önce yer alan bir Orta Asya efsanesinden geçmiştir.

İlk efsanemizde geçen ejderhanın kuyruğu, döndüğü yönler ve onlarla bağlantılı olarak anlatılan doğa olayları ile dikkat çekicidir. Bu bağlantılar efsanenin kilit noktasıdır. Bu konu üzerine biraz daha eğilelim. Hun Türklerinde yön sembolizmasına göre her bir yönün bir rengi, bir hayvanı ve bir elementi vardır. (3) (Resim 4.1)



Resim 4.1

Efsanede geçen ejderhanın kuyruğunu gösterdiği yönleri ve doğa olaylarını bir rüzgar gülü üzerinde gösterelim. (Resim 4.2) :



Resim 4.2

Yapılacak küçük bir araştırma ile bu yönler ve bağlantılı olan anlamların ilgili olmadığı görülür. Bazı efsaneler zaman içinde diğer ülkelere de kulaktan kulağa aktarılmıştır. Türklerin Orta Asya’daki en ezeli rakibi Çin Uygarlığına bir göz atmakta fayda var.

Çin Uygarlığına bakmadan önce yönlere bir incelemekte fayda var. Günümüzün coğrafya mantığına göre yönlerimizi düşünürsek yanılmış olacağız. Günümüzün haritalarında kağıdın üst tarafı daima kuzey yönünü gösterir. Coğrafi anlamda kuzey ön planda tutulur. Ama Hun öncesi dönemde ve Çinlilerde kuzey yönü yerine güneye önem verilmiştir. Bunun nedenlerini birkaç örnek ile açıklayalım:

  1. Çin’de su unsurunun simgeleri, suyun zıddı sayılan ateş unsurunun tam tersiydi.(4)
  2. Emel Esin’e göre (5) bu astral piktogramlar (yönler ve onunla ilgili semboller) Çin’e, proto-Türkler olduğu kabul edilen Choular (M.Ö. 1028- M.Ö. 281) zamanında girmiştir. Chou imparatoru güneş ayinini şehrin güney kapısında yapardı. Bu ayinde al elbiseli kişiler kızıl renkte bir hayvanı ateşe atarlardı.(6)
  3. Hsiung-nu (M.Ö. 209 – M.S. 93) ve sonraki Türk devletlerinde ise Çin hükümdarlarının aksine, kuzeye daha çok önem verilmesi söz konusudur. Örneğin Gök Tanrısı’nın makamı sayılan kutup yıldızını kutsal saymışlardır.(7) Kutup yıldızı “Altun-Kazık” olarak adlandırılmıştır. O göğün direğidir.

Şimdi, bir önceki şekilde (Resim 4.2’de) çizdiğimiz yönleri üst taraf güney olarak tekrar çizelim ve bu şekle Resim 4.1’den karşılık gelen hayvanları da ekleyelim (Resim 4.3):



Resim 4.3

Yaptığım bu yeni yön düzenlemesine bağlı olarak, ortaya çıkan yeni imgesel bağlantı bütünlüğünün Taoizm öğretisi içinde yer alan “Fu-Xi Ba Gua”‘sına benzediğini fark ettim. Fu-Xi Ba Gua’sı, yönlerin hangi enerjilere denk geldiğini gösterme bilimi de olan Feng Shui’ de kullanılan Ba Gua’ nın ilk çıkış kaynağıdır.



Resim 4.4

Fu-Xi (Resim 4.4) M.Ö. 29. yy.’da yaşamış efsanevi bir kişidir. Çin Uygarlığına birçok kültürel alanda yenilikler getirmiştir. Balık tutmasını, hayvanları evcilleştirmeyi, yemek pişirme ve evlilik kurallarını Çinlilere ilk o öğretmiştir.

Tarih öncesinden beri bilinen ying-yang teorisini ilk olarak Ba Gua olarak şekillendirip içerdiği kadim bilgelikleri insanlara sunmuştur. Konfüçyüs, “Fu-Xi’nin bilgeliği Ba Gua’sının üzerine ancak 50 yıl çalıştıktan sonra elde edilebilir” demiştir.



Resim 4.5

Fu-Xi’ nin Ba Gua’sının (Resim 4.5) her bir Trigram’ının açılımı aşağıdaki gibidir:



Resim 4.6

Fu-xi’nin Ba Gua’sındaki yönler (8) ile (Resim 4.6) efsanedeki yönler (Resim 4.3) karşılaştırıldığında güney, batı ve doğu yönlerinin anlamlarının birbirine benzediği farkedilecektir. Sadece efsanede kuzey yönü ile ilgili bir açıklama geçmiyor. Bunun nedenini tam olarak bilemiyoruz. Belki de kuzey yönü ile ilgili açıklama bu efsane insandan insana aktarılırken zaman içinde unutulmuş olabilir.


DİPNOTLAR

(1) Uraz,Murat; “Tük Mitolojisi”, İstanbul, 1967, sayfa:120
(2) http://okuyan_2.tripod.com/efsaneler/bulutejderha.htm, 07/07/2014
(3) Çoruhlu,Yaşar; “Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınları; İstanbul-2012; sayfa: 207
(4) Esin Emel; “Türk Kozmolojisine Giriş”, Kabalı Yayınevi, İstanbul-2001, sayfa: 26
(5) Esin,Emel; “Orta Asya’dan Osmanlı’ya Türk Sanatında İkonografik Motifler”; Kabalcı Yayınevi; İstanbul-2004, sayfa: 62
(6) Esin,Emel; “Orta Asya’dan Osmanlı’ya Türk Sanatında İkonografik Motifler”, Kabalcı Yayınevi, İstanbul-2004, sayfa: 64
(7) Esin Emel; “Türk Kozmolojisine Giriş”, Kabalı Yayınevi, İstanbul-2001, sayfa: 26
(8) http://en.wikipedia.org/wiki/Bagua , 20/07/2014